BASIN AÇIKLAMASI
BASINA VE KAMUOYUNA,

Geçtiğimiz günlerde kaybolduktan sonra ölü bulunan 8 yaşındaki Eylül’den sonra 4 yaşındaki Leyla’nın da acı haberi bütün ülke gibi bizleri de haklı bir öfkeye ve yasa boğdu. Henüz bebek yaştaki bu çocuklarımızın cansız bedenleri bulunduktan sonra ortaya çıkan istismar ve vahşet bulguları ise hepimizin kanını dondurdu, öfkemizi ve yasımızı ise tarif edilemez boyutlara ulaştırdı.

Çocukların yoğun bir şekilde cinsel ve fiziksel şiddete maruz kalıyor oluşu maalesef ki, son yıllarda ülkemiz açısından aşina olduğumuz bir konuya dönüştü. Ancak bütün çocuklarımız gibi güzel ve masum olan Eylül ve Leyla adındaki yavrularımız şahsında yaşanan vahşet adeta bardağı taşıran son damla oldu.

Çocukların cinsel ve fiziksel istismarı sadece kınama açıklamaları ile geçiştirilemeyecek kadar önemli olduğu gibi münferit kabul edilerek ya da nedenlerini yok sayarak sadece sonuca odaklanan çağ dışı ceza teklifleri ile önlemeyecek toplumsal bir soruna dönüşmüştür. Zira ülkemizde çocuklara yönelik istismar vakaları son 10 yılda %700 artmıştır. Ülkemizin dört bir yanındaki adliyelerde her yıl on binlerce çocuğa yönelik cinsel istismar davaları açılmaktadır. Sadece bu rakamlar ve oranlar bile son günlerde Leyla ve Eylül şahsında gündeme oturan bu sorunun ne kadar vahim boyutlarda ulaştığını ve ne kadar yaygın bir hale geldiğini ortaya koymaktadır. Üstelik bunlar sadece kayıtlara geçen rakamlar olup, sorunun gerçekte bundan çok daha büyük olduğu malumdur.

Biz hukukçular olarak toplumsal bir soruna dönüşmüş suç kategorilerinin kriminal tedbirler ve çağdışı öneriler ile ortadan kaldırılamayacağını biliyoruz. Bu denli yaygınlaşan bu bataklığı yaratan koşullar ortadan kaldırılmadan Eylül ve Leyla’nın son olmayacağının da maalesef farkındayız. Eylül ve Leyla şahsında yaşanan trajediyi münferit ve hasta ruhlu birkaç kişinin vahşeti olarak görmeye devam edersek, bu toplumsal sorunu ortadan kaldırmak ve gerçekten münferit bir hale getirmek de mümkün değildir.

Öyleyse en kısa zamanda ve planlı olarak çocukların cinsel istismarını yaratan eril ve cinsiyetçi söylemin ortadan kaldırılması için çok yönlü ve yaygın bir eğitim programının uygulanması ve bunun bir devlet politikası haline getirilmesi, bundan daha önemlisi bu durumu besleyen eril söylemlerin ve cinsiyetçi dilin yaşamın her alanında mahkûm edilmesi gerekmektedir. Bu konuda gerek devlet yetkililerine, gerek kanaat önderlerine, gerek eğitim camiasına büyük görevler düşmektedir.  Gün geçmiyor ki henüz bebek sayılacak yaşta olan ve cinsel bir kimliği dahi oluşmayan çocuklara yönelik bir söylem ile karşılaşmayalım. Son dönemlerde sıklıkla ülke gündemine geldiği üzere, çocuk yaştaki evliliklere gösterilen müsamaha, bebek yaştaki çocuklara cinsel kimlik yükleyen çeşitli gerici söylemler, bu söylemlerin cezasız bırakılışı ve hatta konuyor oluşu ifade ettiğimiz bu bataklığın toplumsal nedenidir.

Son yıllarda ülkemizde artış gösteren ahlaki erozyon her gün çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Her cinayette, her taciz ve tecavüzde ;  İnsana, doğaya, hayvana değer vermeyen, insani değerlere savaş açan bu zihniyetin dışa vurumuna  tanık oluyoruz. Akıl ve vicdan gibi insani değerlerin ayaklar altına alınarak yok edildiği, bilimin, eğitimin, sanatın itibarsızlaştırılarak, yaşamı sadece dürtülere indirgeyen bu zihniyet yok edilmedikçe de bu vahim olaylara tanıklık etmeye devam edeceğiz.

Sorumluluk mevkiinde olanların,  bütün bu yaşananları hasta ruhlu birkaç kişinin münferit olayı gibi gören ve kınama açıklamaları ile geçiştiren tavrının ya da kimyasal hadım gibi yöntemlerle çözeceğini sanma yaklaşımının sonuç vermeyeceğini görmesi gerekmektedir.

 Çocuklara yönelik her türlü istismarın önüne geçilmesinin bir devlet politikası olarak benimsenmesi ve toplumsal nedenler ile istismara zemin sunan tüm aktörlerin  ortadan kaldırılması için  toplumsal seferberlik ilan edilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda öncelikle Mecliste Çocuk Bakanlığının kurulması, çocukların üstün yararının temel alındığı kanuni düzenlemelerin yapılması,  yetişkin ve çocuk eğitiminin gözden geçirilmesi, farkındalık yaratılması için projeler geliştirilmesi, çocuklara ve kadınlara yönelik her türlü cinsiyetçi söylemin terk edilmesi, bu konudaki her söylem ilgilisinin cezalandırılması, istismar davalarında istismarcı ile birlikte istismara zemin hazırlayan ve istismarı gizleyen kişilerin yargılanması, yargılamanın çocuğun beyanın esas alınarak ve verilecek cezalarda indirimler yapılmadan ve yine cezasızlık halinin ortaya çıkmasına engel olarak yargılamanın  kısa sürede sonuçlanması gerekmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha vahşice katledilen çocuklarımızın acısını bütün ülke gibi paylaşıyor, çocuklara yönelik her türlü istismarın son bulmasını diliyoruz. Saygılarımızla.

Malatya Barosu Çocuk Hakları Komisyonu 

Paylaş